NALINCI BABA HAZRETLERİ
Adsız şansız bir Allah dostu..
Murat Han (III. Murat) o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşaallah.
- Hayır mı, şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd'a çıkar, döner Vefa'ya. Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar 'Kimdir bu?' Ahali 'Aman hocam hiç bulaşma' derler, 'ayyaşın meyhur'un biri işte!'
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade ette bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
ÖFKELİ KOMŞULAR
Bir başkası tafsilata girer. 'Biliyor musunuz?' der, 'Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısında çalışır, nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem nerede namlı mimli kadın varsa takar peşine' Hele yaşlının biri çok öfkelidir. 'İsterseniz komşulara sorun' der, 'Sorun bakalım, onu bir kere olsun cemaatte gören olmuş mu?' Hasılı mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar kalırlar mı ortada. Tam Vezir de toparlanıyordur ki padişah önünü keser.
- Nereye?
- Bilmem. Bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem. Ama biz gidemeyiz. Öyle veya böyle tebamızdır. Defnini tamamlasak gerek.
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
- Olmaz. Rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam. Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim. Nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini, telkini...
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasılhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz. Vefat eden sen olaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim Ayasofya'dan, Süleymaniye'den. En azından Fatih Camii'nden.
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Haydi yüklenelim.
Ve gelirler camiye. Siyavuş Paşa sağa sola koşturur kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Hem mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında.
Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin ona keza. Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha. Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır 'Sultanım' der, 'yanlış yapıyoruz galiba'
- Nasıl yani?
- Heyecana kapıldık, cenazeyi sorup araştırmadan getirdik buraya, Kimbilir hanımı vardı belki, belki de yetimleri?
- Doğru. Öyle ya. Neyse, sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.
'BİZİM EFENDİ BİR ALEMDİ'
Vezir cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler, sanki bu vefatı bekler gibidir. 'Hakkını helal et evladım' der, 'Belli ki çok yorulmuşsun.' Sonra eşiğe çöker ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar. Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, belki hatıralara dalar. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından. 'Biliyor musun oğlum?' diye dertli dertli söylenir, 'Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya.'
- Niye?
- Ümmet-i Muhammed içmesin diye.
- Hayret.
BAK ŞU İŞE!
Sonra malum kadınların ücretini öder eve getirirdi. 'Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım' derdi. 'öyleyse şimdi dinleseniz gerek' O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal, Hüccet-ül İslâm okurdum.
- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki.
- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. 'Öyle bir imamın arkasında durmalı ki' derdi, 'tekbir alırken Kabe'yi görmeli.'
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi.
- İşte bu yüzden Nişanca'ya, Sofular'a uzanırdı ya. Hatta bir gün 'Bakasın Efendi!' dedim,
'Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada'.
- Doğru öyle ya?
- 'Kimseye zahmetim olmasın!' deyip mezarını kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. 'İş mezarla bitiyor mu?' dedim. 'Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra 'Allah büyüktür hatun' dedi, 'Hem padişahın işi ne?'
KAYNAK: Yeni Osmanlılar Derneği Web Sayfası
28 Mart 2015 Cumartesi
YILDIRIM VE TİMUR
Yıldırım Beyazıd ile Timurlenk arasında geçen bir hikaye anlatılır. Hikaye ya; faslına değil aslına bakmak lazım…
Beyazıd, Timur tarafından esir edildikten sonra, Timur’a sorar; “neden sen galip geldin ben ise mağlup oldum?” Cevap bellidir, savaş alanında bir manevra ile ilgili olarak; Beyazıd aceleci davranmıştır.
Timur, cevap vermek yerine; işaret parmağını Beyazıd’ın ağızına uzatır ve “ısır” der; kendi de dişleri arasına Beyazıd’ın parmağını alır. İkisi de var güçleri ile ısırırlar birbirlerinin parmaklarını. Bir süre sonra Beyazıd dayanamaz ve parmağını çeker. Bunun üzerine Timur gülümser,”Az daha dayansaydın, ben çekecektim.”
kaynak:http://www.totalwar-turkiye.com/
Beyazıd, Timur tarafından esir edildikten sonra, Timur’a sorar; “neden sen galip geldin ben ise mağlup oldum?” Cevap bellidir, savaş alanında bir manevra ile ilgili olarak; Beyazıd aceleci davranmıştır.
Timur, cevap vermek yerine; işaret parmağını Beyazıd’ın ağızına uzatır ve “ısır” der; kendi de dişleri arasına Beyazıd’ın parmağını alır. İkisi de var güçleri ile ısırırlar birbirlerinin parmaklarını. Bir süre sonra Beyazıd dayanamaz ve parmağını çeker. Bunun üzerine Timur gülümser,”Az daha dayansaydın, ben çekecektim.”
kaynak:http://www.totalwar-turkiye.com/
26 Mart 2015 Perşembe
AŞUK İLE MAŞUK
Türk folklorunda yer alan, genelde vücutları boyanarak surat şekline getirilmiş ve yüzleri bir bez ile örtülmüş, biri erkek diğeri kız karakteri olan ve iki oyuncu tarafından müzik eşliğinde oynanan bir ortaoyunudur. Aşuk İle Maşuk oyunu; komik, eğlenceli, koreografili, müzikli geleneksel bir ramazan eğlencesidir.
Aşuk âşık olanı, Maşuk ise âşık olunanı temsil etmektedir.
Aşuk ve Maşuk’un Hikayesi:
Âşuk ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamıyorlar. Bir gün Aşuk dayanamayıp Maşuk’un evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
- Kim o?
Âşuk cevap veriyor:
- BEN im!
Maşuk içerden sesleniyor:
- Git buradan!
Âşuk şaşırıyor. İnanamıyor, üzgün bir şekilde gidiyor. Dağlar, ovalar dolaşıyor. Maşuk’un aşkından ölecek duruma geliyor, olaylara anlam veremiyor. Dayanamayıp tekrar Maşuk’un kapısına geliyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
- Kim o?
Diyor. Âşuk cevaplıyor:
-BEN im.
Maşuk içerden sesleniyor.
- Git buradan!
Âşuk deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye böyle yaptığını! Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebini bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Âşuk kendini Maşuk’un evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
-Kim o?
Âşuk cevaplıyor:
-SEN im.
Maşuk içerden sesleniyor:
-Gir içeri o zaman!
AŞK, SEN im diyebilmektir.
ERZURUMLU İBRAĞİM HAKKI HAZRETLERİ KIYAFET NAME
Bundan seneler önce bir Evliyanın yazmış olduğu,hayran duyduğum bir insanın bir yazısın paylaşacağım.Seneler önce kağıttan hesap makinası yapan,astronomi ilminde nam salmış ve daha bir çok ilme vakıf olmuş insanın Erzurumlu İbrağim Hakkı Hz. yazmış olduğu Marifet Name den sizi şaşırtacak bir bilgiyi paylaşacağım.
Ey aziz, hikmet ehli demişlerdir ki:
- Boyu uzun olanlarin kalbi saf ve temiz olur.
- Kisa boylu olanlarin hileleri, aldatmalari çoktur.
- Orta boylu olanlar akilli ve hoş huylu olurlar.
- Saçlari sert olan kimse, akilla atilganliği bulur.
- Saçlari yumuşak olan saf ve utanmasi az olur.
- Saçi sari olanin işi, kibirlenme ve kizginliktir.
- Siyah saçli olan sabirlidir, onu ara.
- Kumral saç güzeldir, sahibi bedelsizdir.
- Saçi az olan lütufkar, anlayişli ve nazik olur.
- Başi küçük olanin akli azdir, gizli şeyin varsa ona söyleme.
- Başinin tepesi yassi olan keder çekmez.
- Başinin derisi ince olan, hayir yapar, zarar vermez.
- Kel adama yaklaşma, kötü huylu olur, ondan sakin.
- Alni dar olanin, içi de dar, sikintili olur.
- Alni yumru olan, çirkin ve kalin kafali olur.
- Alni enli olan kötü huylu olur, çünkü hastadir.
- Alni normal olani emin bil.
- Alni buruşuksuz olan, şüphesiz tembel olur.
- Alni uzun olan anlayişli, az ise cömert olur.
- Kaşlarinin arasi buruşuk olan, üzüntü yükünü taşir.
- Kulaği çok büyük olan, bilgisiz ve tembel olur.
- Küçük kulakli eğri, orta (normal) kulakli doğru olur.
- Kaşinin ucu ince olanin, işi gücü fitnedir.
- Kaşinin killari çok olanin, üzüntüleri de çok olur.
- Kaşi açik olan doğrudur, çatma olan eğridir.
- İnce kaşli güzel olur, uzunu ise kibirli olmanin delilidir.
- Kaşi yay gibi olan, her zaman güzel olur.
- Göz çukuru az olursa, o kibirli olmaya delildir.
- Siyah gözlüler itaatli, kizil gözlüler cesur olurlar.
- Gök gözlü olan zeki, ela gözlü olan edepli, terbiyeli olur.
- Küçük gözlü hafif, büyük gözlü zarif, narin olur.
- Gözü yumru olan kiskanç, orta olan dost olur.
- Yari kapali göz ayip, bakişi miskince olur.
- Köre yakin olma, sik bakan, emniyetli olmaz.
- Gözü şaşi adama bakma, çünkü o sana eğri bakar.
- Güleç gözlü olan güzeldir, kirpiği sik olan bedelsizdir.
- Büyük yüzlü olan illetlidir, küçük yüz kibirlenmeye delildir.
- İnce yüzlü sevimli, kalin yüzlü hor (sevimsiz) olur.
- Uzun yüzlü olanlar yalanci olurlar.
- Ekşi yüzlü, somurtkan olanlarin, sözlerinin çoğu aci olur.
- Yuvarlak yüzlüler, ay'dan daha nurlu olur.
- Böyleleri çok güleç olur, onu gören muradini alir.
- Benzi kizil olan terbiyeli, esmer olan da zeki olur.
- Benzi sari olan illetli, siyaha çalan da tevekkelli olur.
- Burnu uzun olanin idraki (anlayişi) az olur.
- Kisa burunlu olanlar fazla korkak olur.
- Burun ucu top olan, neşeli olur.
- Burun ucu ağzina yakin olan adamdan sakin.
- Burun delikleri geniş olanin içi kibir ve kiskançlikla doludur.
- Burun kanatlan dar olan kişide küsme ve inat çok olur.
- Burnu enli olan kimse şehvete tutkundur.
- Burnu eğri olan kimsenin düşüncesi, işi başariya ulaştirmaktir.
- Küçük ağizli olan güzel ve fakat çok korkak olur.
- Büyük ağizli cesur, eğri ağizli kötü olur.
- Genizden söylenen sözler, kibirlenmeden olsa gerek.
- İnce sesli erkeklerin işi, kadina şehvet duymaktir.
- Erkek sesli kadinlarin çoğu yalan söyler.
- Çabuk konuşan, ince anlayişlidir.
- Kaba sesli olanin gayreti ve yardimseverliği fazladir.
- Çatal sesli olan, halktan kötülük geleceğini sanir.
- Yüzü güleç, sözü tatli olan insan azizdir, sevilir.
- İnce ve kirmizi dudakli kimse, söyleneni iyi anlar.
- Bil ki kalin dudaklinin kizginliği ağirdir.
- İri dişliler, çok defa yaman işler yapar.
- Normal dişi olanlarin, işi hoş ve doğrudur.
- Kokusu hoş olanin, huyu da güzeldir, hoştur.
- Çene kemiği ince olanin, akli da hafif olur.
- Enli çenenin sahibi kaba olur.
- Çenesi normal olan, akilli ve güzel olur.
- Uzun sakalli kişi hünersiz olur.
- Sik sakalli kişi kabadir, sohbetini de uzatir.
- Siyah ve az sakalli olmak zekaya delildir.
- Hiç kili olmayan köse adamin hilesi çok olur.
- Sakali değirmi olanin kemali de çoktur.
- Kafasi enli olan ahmaklik illetine tutuktur.
- Boynu çok uzun olanin olgunluğu az olur.
- Boynu ince olan cahil olur.
- Boynu kalin olan gece gündüz yiyici (obur) olur.
- Boynu kisa olanin hilesi çok olur.
- Boynu normal olanin işi iyilik yapmaktir.
- Her uzvu normal olan, şüphesiz ki güzel olur.
5. nevide ise bedenin diğer uzuvlarinin (omuz, kol, parmak, tirnak, göğüs vs.)
insan karakteri ile ilişkisi ele alinmiştir.
Marifetnamenin bir çok konulan gibi, fizyognomiyle ilgili kismi da ayri bir
araştirma gerektirmektedir.
- Kisa boylu olanlarin hileleri, aldatmalari çoktur.
- Orta boylu olanlar akilli ve hoş huylu olurlar.
- Saçlari sert olan kimse, akilla atilganliği bulur.
- Saçlari yumuşak olan saf ve utanmasi az olur.
- Saçi sari olanin işi, kibirlenme ve kizginliktir.
- Siyah saçli olan sabirlidir, onu ara.
- Kumral saç güzeldir, sahibi bedelsizdir.
- Saçi az olan lütufkar, anlayişli ve nazik olur.
- Başi küçük olanin akli azdir, gizli şeyin varsa ona söyleme.
- Başinin tepesi yassi olan keder çekmez.
- Başinin derisi ince olan, hayir yapar, zarar vermez.
- Kel adama yaklaşma, kötü huylu olur, ondan sakin.
- Alni dar olanin, içi de dar, sikintili olur.
- Alni yumru olan, çirkin ve kalin kafali olur.
- Alni enli olan kötü huylu olur, çünkü hastadir.
- Alni normal olani emin bil.
- Alni buruşuksuz olan, şüphesiz tembel olur.
- Alni uzun olan anlayişli, az ise cömert olur.
- Kaşlarinin arasi buruşuk olan, üzüntü yükünü taşir.
- Kulaği çok büyük olan, bilgisiz ve tembel olur.
- Küçük kulakli eğri, orta (normal) kulakli doğru olur.
- Kaşinin ucu ince olanin, işi gücü fitnedir.
- Kaşinin killari çok olanin, üzüntüleri de çok olur.
- Kaşi açik olan doğrudur, çatma olan eğridir.
- İnce kaşli güzel olur, uzunu ise kibirli olmanin delilidir.
- Kaşi yay gibi olan, her zaman güzel olur.
- Göz çukuru az olursa, o kibirli olmaya delildir.
- Siyah gözlüler itaatli, kizil gözlüler cesur olurlar.
- Gök gözlü olan zeki, ela gözlü olan edepli, terbiyeli olur.
- Küçük gözlü hafif, büyük gözlü zarif, narin olur.
- Gözü yumru olan kiskanç, orta olan dost olur.
- Yari kapali göz ayip, bakişi miskince olur.
- Köre yakin olma, sik bakan, emniyetli olmaz.
- Gözü şaşi adama bakma, çünkü o sana eğri bakar.
- Güleç gözlü olan güzeldir, kirpiği sik olan bedelsizdir.
- Büyük yüzlü olan illetlidir, küçük yüz kibirlenmeye delildir.
- İnce yüzlü sevimli, kalin yüzlü hor (sevimsiz) olur.
- Uzun yüzlü olanlar yalanci olurlar.
- Ekşi yüzlü, somurtkan olanlarin, sözlerinin çoğu aci olur.
- Yuvarlak yüzlüler, ay'dan daha nurlu olur.
- Böyleleri çok güleç olur, onu gören muradini alir.
- Benzi kizil olan terbiyeli, esmer olan da zeki olur.
- Benzi sari olan illetli, siyaha çalan da tevekkelli olur.
- Burnu uzun olanin idraki (anlayişi) az olur.
- Kisa burunlu olanlar fazla korkak olur.
- Burun ucu top olan, neşeli olur.
- Burun ucu ağzina yakin olan adamdan sakin.
- Burun delikleri geniş olanin içi kibir ve kiskançlikla doludur.
- Burun kanatlan dar olan kişide küsme ve inat çok olur.
- Burnu enli olan kimse şehvete tutkundur.
- Burnu eğri olan kimsenin düşüncesi, işi başariya ulaştirmaktir.
- Küçük ağizli olan güzel ve fakat çok korkak olur.
- Büyük ağizli cesur, eğri ağizli kötü olur.
- Genizden söylenen sözler, kibirlenmeden olsa gerek.
- İnce sesli erkeklerin işi, kadina şehvet duymaktir.
- Erkek sesli kadinlarin çoğu yalan söyler.
- Çabuk konuşan, ince anlayişlidir.
- Kaba sesli olanin gayreti ve yardimseverliği fazladir.
- Çatal sesli olan, halktan kötülük geleceğini sanir.
- Yüzü güleç, sözü tatli olan insan azizdir, sevilir.
- İnce ve kirmizi dudakli kimse, söyleneni iyi anlar.
- Bil ki kalin dudaklinin kizginliği ağirdir.
- İri dişliler, çok defa yaman işler yapar.
- Normal dişi olanlarin, işi hoş ve doğrudur.
- Kokusu hoş olanin, huyu da güzeldir, hoştur.
- Çene kemiği ince olanin, akli da hafif olur.
- Enli çenenin sahibi kaba olur.
- Çenesi normal olan, akilli ve güzel olur.
- Uzun sakalli kişi hünersiz olur.
- Sik sakalli kişi kabadir, sohbetini de uzatir.
- Siyah ve az sakalli olmak zekaya delildir.
- Hiç kili olmayan köse adamin hilesi çok olur.
- Sakali değirmi olanin kemali de çoktur.
- Kafasi enli olan ahmaklik illetine tutuktur.
- Boynu çok uzun olanin olgunluğu az olur.
- Boynu ince olan cahil olur.
- Boynu kalin olan gece gündüz yiyici (obur) olur.
- Boynu kisa olanin hilesi çok olur.
- Boynu normal olanin işi iyilik yapmaktir.
- Her uzvu normal olan, şüphesiz ki güzel olur.
5. nevide ise bedenin diğer uzuvlarinin (omuz, kol, parmak, tirnak, göğüs vs.)
insan karakteri ile ilişkisi ele alinmiştir.
Marifetnamenin bir çok konulan gibi, fizyognomiyle ilgili kismi da ayri bir
araştirma gerektirmektedir.
21 Mart 2015 Cumartesi
Türk kelimesinin anlamı...
Türk sözcüğünün anlamı; "Güçlü, kuvvetli, miğfer, türemiş, şekil kazanmış" demektir. Türk Dil Kurumu'nun hazırladığı Türkçe Sözlük 'te, Türk; Asya ve Doğu Avrupa'da yaşayan, Türkçe'nin çeşitli lehçelerini konuşan soy ve bu soydan gelen kimse diye belirtilmektedir. Söz konusu bu kimselerden oluşan topluluklara "Türkler" denir. Türkler; Türkçe ve bu dilin lehçelerini konuşurlar. Türk kelimesinin geçtigi ilk devlet, Göktürk (Kök-Türk) imparatorluğudur. Orhun Kitabelerinde Türk kelimesi, bazen Türk, bazen de Türük olarak yazilmiştir.
11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud; "Türk adının Türkler'e , Tanrı tarafından verildiğini belirterek, Türk adının "Gençlik, kuvvet, kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu belirtir. Türk kelimesi, gerek İslâm, gerek İran ve gerekse Tevrat'ta geçmektedir. Tevrat'ta Türkler'in Hz. Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan geldiği kabul edilir.
11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud; "Türk adının Türkler'e , Tanrı tarafından verildiğini belirterek, Türk adının "Gençlik, kuvvet, kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu belirtir. Türk kelimesi, gerek İslâm, gerek İran ve gerekse Tevrat'ta geçmektedir. Tevrat'ta Türkler'in Hz. Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan geldiği kabul edilir.
18 Mart 2015 Çarşamba
İNSANLIK TARİHİNE IŞIK TUTAN MÜSLÜMAN-TÜRK BİLİM İNSANLARI
1-ABBAS VESİM EFENDİ:Osmanlı döneminde on sekizinci asırda yetişen, hekim, hattat ve astronomi alimlerinden. Kambur Vesim Efendi ve Derviş Abbas Tabib isimleriyle de bilinen Abbas Vesim Efendi on yedinci yüzyıl sonlarında doğru. 1760 (H.1174) senesinde İstanbul`da vefat etti. Tıbb-ı Cedid-i Kimya adlı bir eser yazdı.
2-ABDURRAHMAN EL-HAZİNİ:Tahminen 1100-1160 tarihleri arasında yaşadı.Felsefe, matematik, Fizik, kimya ve astronomi dallarında ilmi tesbitler yaptı. Zic adında eserini Sultan Sencer için hazırladı. Kitabü Mizan-ı Hikme en önemli eseridir. Risale Fi`l-Alat adlı eseri de Astronomi ile ilgilidir.
3-AKŞEMSETTİN:Akşemsettin, asıl adı ile Şyh Mehmet Şemsettin Bin Hamza, 15. yüzyılın en büyük sufilerden biridir. 1939 yılında Şam`da doğdu. Hacı Bayram Veli`nin öğrencisi ve Fatih Sultan Mehmet`in hocalarındandır. Tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilat ve Risalet-ün Nuriye adlı Tasavvuf kitapları bilinen ünlü eserleridir.Diğer eserleri şunlardır: Def`ü Metain, Risale-i Zikrullah, Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, Makamat-ı Evliya, Nasihatname-i Akşemseddin, Kitab-ül Tıp, Hall-i Müşkülat.
4-ALİ KUŞÇU:Türk-İslam dünyasının büyük astronomi, matematik ve Kelam alimi olan Ali Kuşçu, on beşinci yüzyıl başlarında Semerkant`ta doğdu.1474 de İstanbul`da vefat etti.Eserleri: 33 eseri bulunmaktadır.Bazıları şunlardır: Ali Kuşçu ve Fatih Sultan Mehmet, Ali Kuşçu`nun çalışmalarından 542 nüsha, Astronomi Şerh-i Zic-i Uluğ Bey.
5-BEHRAM KURŞUNOĞLU:Prof.Dr. Behram Kurşunoğlu aslen Trabzon`un Çaykara ilçesindendir."Genelleştirilmiş İzafiyet Teorisi" adıyla yeni bir teori ortaya atan ilim adamımızdır. ABD`de Florida Üniversitesinde Teorik Fizik merkezinde başkanlık yapmıştır. Aynı zamanda "Küresel Vakf`ın" kucusudur ve dünyanın en büyük fizikçileri arasında yer almaktadır.
6-BEYRUNİ: Asıl adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed Elbeyruni, büyük bir Türk bilginidir. 973 de Kaş’da doğdu. Bir devre adını verdi. 120’yi aşkın eser bırakarak 1051’de Gazne’de vefat etti. Ümit burnu ve Amerika kıtasından da ilk bahseden odur. Sonsuz bir ilim aşkına sahip olan Beyruni Matematikte, Asronomi ve coğrafyada, fizikte, Jeolojide, tıpta ve botanikte hizmetleri tespitleri olmuştur.
7-CABİR BİN HAYYAN: “Hakim ol Kimyaya, hakim ol dünyaya” diyen Hayyan modern kimyanın kurucusu meşhur bir Türk bilginidir. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekte ve yaklaşık 815 yılında vefat ettiği kabul edilmektedir.
8-CAHİT ARF: Ord.Prof. Dr. Cahit Arf, 1910 yılında Selanik’in Kayalar kazasında doğdu.1997 yılı Aralık ayında vefat etti. Cebir konusundaki çalışmalarıyla dünyaca ün kazanmıştır. Sentetik geometri problemlerinin cetvel ve pergel yardımıyla çözülebilirliği konusundaki yaptığı çalışmalar, cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin literatürde “Arf değişmezi” ve “Arf halkaları” gibi adıyla anılan çalışmaları matematik dünyasının ünlü matematikçileri arasında yer almasını sağladı.
9-CEZERİ: Otomatik aletleri ilk defa yapan Müslüman Türk alimidir. İsmi, Bediuzzaman Ebü’ül İzz bin İsmail bin Rezzaz el-Cezere’dir. Cizre bölgesinde doğmuştur. 1136 (H.531), 1206 (H.603) seneleri arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Artuklu Türklerindendir. Altı bölümlük Kitab-ül-Hiyel adlı eseri meşhurdur.
10-EBU BEKİR MUHAMMED İBN ZEKERİYA EL RAZİ: Razi, 864 yılında İran’ın Rey şehrinde doğdu. Yerleşik inançları sorgulayan felsefi düşünceleriyle tanınmış olan Razi, kimya ve tıp gibi alanlarda yapmış olduğu çalışmalarla bilim tarihinde seçkin bir yer edinmiştir. 925 yılında vefat etmiştir.
Razi ilk defa çocuk hastalıklarında çiçek ve kızamığın tanımlarını ve farklarını belirlemiştir. 27 eseri mevcuttur. El-Havi fit-Tıb adlı eseri 30 cilttir. El-Mansuri fit-Teşrih adlı eseri 20 cilttir.
11-EBU’L VEFA BUZCANİ: Onuncu yüzyılda, Türk aleminde yetişmiş büyük matematik ve astronomi alimidir. İsmi Muhammed bin Yahya bin İsmail bin Abbas’tır. 10 Haziran 940 (H.328) tarihinde Horasan’ın Buzcan kasabasında doğdu. 1 Temmuz 988 (H.388) tarihinde Bağdat’ta vefat etti. 10 adet eseri mevcuttur. Kitab’ül –Kamil Trigonometri ve astronomiden bahseden meşhur eseridir. Ez-Ziyc’üs Şamil adlı eseri de Asronomiden bahseden meşhur eseridir.
12- EL BATTANİ: Harran’ın Battan kasabasında doğdu. (859-929). Asıl adı Muhammet bin Cabir bin Sinan er-Rakki el-Harrani’dir. Dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur 20 astronomdan biri kabul edilir. Battani ilimdeki gayesini şöyle açıklar:” İnsan, Allah’ın (cc) varlığını, birliğini, kudretini ve eserlerinin mükemmelliğini başta astronomi olmak üzere, ilimler sayesinde öğrenebilir. Mesela şu görünen yıldızlar, üstünde yaşadığımız bu dünya ve dünyanın hareketleri Allah’ın (cc) varlık ve birliğinin açık bir delilidir.” Güneş sistemi tesbiti, güneş ve ay tutulmaları, Kıble tayini konusunda çalışmaları vardır. Matematik ve asronomide 12 keşif ve başarıları mevcuttur. 10 adet eseri vardır.
13-FARABİ: Farabi, 870 yılında eski bir yerleşim merkezi olan Farab’ta doğdu. Filozof, bilgin ve sanatkar olarak, yaşadığı yıllarda bu gün tanındığı kadar tanınmamıştı. Hakkında bilgi veren kaynaklar kendisinden efsanelerle süslenerek anlatılan bir ilim ve sanat adamıdır. Hekim ve Hakim (Doktor ve filosof) olmasına rağmen, onun bütün sıfatları felesefe ile ilgili yönü için kullanılır. Felsefi öğrendikten sonra görüşlerini Aristo felsefesi doğrultusunda geliştirdi. Bunları bir temele oturtarak kendine özgü bir okul kurdu;olgun eserler yazmaya koyuldu.Psikoloji, mantık, zeka, madde, metafizik, zaman, vahdet, boşluk, mesafe ve sayı gibi kavramlarla ilgili görüşler ileri sürdü. İyi bir matematikçi oluşuyla da ünlüdür.
14-FERGANİ: Dokuzunca asır başlarında dünyaya geldiği, 861 senesinde hayatta olduğu ve bu tarihten kısa bir süre sonra öldüğü kabul edilmektedir. İsmi Ahmed bin Muhammed bin Kesir el-Fergani olup künyesi Ebü’l-Abbas’tır. Batı bilim dünyasında Alfraganus adıyla tanınır. Fergana’da ünlü bir Türk ailesine mensuptur. Fergani, astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarında çalışmalar yaptı. Astronomiye daha ağırlık verdi. Kur2an-ı Kerim ve aklın prensiplerine uygun olmayan Batlemyüscü astronomiyi ilk defa tenkit edenler arasında yer aldı. Fergani, Güneşin de kendine göre hareketli olduğunu, ilim tarihinde ilk defa keşfeden alimdir. Hazırladığı Zicler, Fransız matematikçisi D.Alembert ve Laplance’nin en çok faydalandığı eserler arasında yer aldı. Fergani’nin astronomi ile ilgili eserlerinden altısı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu eserlerin en önemlisi Cevamiu İlm-in Nücüm vel-Hareket-is-Semaviyye’dir.
15-GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ: Meşhur Osmanlı matematik alimlerindendir. 1730 senesinde Aydın vilayetinin Saruhan sancağında bulunan Gelenbe kasabasında dünyaya geldi. Adı İsmail olmasına rağmen doğduğu yerden dolayı Gelenbevi olarak tanınmıştır. 1791 (H.1206) de Yenişehir’de vefat etti. Gelenbevi İsmail Efendi’nin hemen hemen her ilimde derin bilgisi vardır. Eserleri, kıymetini meydana çıkardığı gibi şöhret bulmasına da sebep oldu. Ömrünün sonunda yazdığı cebir kitabı, çok kıymetli olup tek başına Gelenbevi’nin adının dillerde kalmasına fazlasıyla yeterlidir. 18 adet eseri mevcuttur.5 adedi Matematik ve astronomi ile ilgili, 6 adedi mantık, felsefe ve adab ilmiyle ilgili, 4 adedi kelam ve tasavvufla ilgilidir. 3 adet de başka sahalardadır.
16-GIYASEDDİN CEMŞİD KAŞİ: On dördüncü ve 15. yy. yaşamış ondalık kesirleri ilk defa kullanan büyük bir Müslüman Türk matematik ve astronomi alimidir. İsmi, Cemşid bin Mes’ud bin Mahmud et-Tabib el Kaşi olup lakabı Gıyaseddin’dir. On dördüncü asrın sonlarına doğru Maveraünnehir bölgesinde bulunan Kaş şehrinde doğdu. 1429 senesinin son baharında Semerkand’da öldü. Gıyaseddin Cemşid, matematik ve astronomi alanında bir çok eser yazdı. Yazdığı kitaplar, bilhassa 16. ve 17. asırda devrin ünlü ilim adamları tarafından uzun yıllar temel başvuru kitabı olarak kullanıldı. 5 adet eseri günümüze kadar gelmiştir.
17-HAREZMİ: Dokuzunca yüzyılda yetişen cebir alanında ilk defa eser yazan Müslüman-Türk matematik, coğrafya ve astronomi alimidir. İsmi Muhammed bin Musa el-Harezmi, künyesi Ebu Abdullah’tır. 780(H.164) senesinde Harezm’de doğduğu kabul edilir. 850(H.236) senesinde Bağdat’ta vefat etti. Batlemyüs’ün astronomik cetvellerini tashih etti.Onun hazırladığı astronomi tabloları asırlarca ilim dünyasına rehberlik etti. 14 adet eseri bulunmaktadır.
18-HEZARFEN AHMET ÇELEBİ: Hezarfen Ahmet Çelebi, (Doğum:1609-Ölüm:1640) kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk insandır. 17.yüzyılda Osmanlı Devletinde yaşamış bir Türk bilginidir. 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi’nden kuşkanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazını geçip 3000 metre ötede Üsküdar’da Doğancılar’a inen Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en kayda değer kişilerden biridir.
19-HULUSİ BEHÇET: Prof.Dr.Hulusi Bahçet, 20 Şubat 1889 tarihinde İstanbul’da doğmuştur.Hulusi Behçet, Türk akademisinde profesör unvanı alan ilk kişidir.En büyük Türk dermatoloğu olan Hulusi Behçet, Behçet Hastalığının tanımlanmasından önce de Hulusi Behçet’ti.
20-İBN-İ SİNA:Türk-İslam aleminde yetişen meşhur felsefeci ve tıp alimidir. İsmi Huseyn bin Abdullah bin Hüseyin bin Ali bin Sina el-Belhi, künyesi Ebü’l-Ali’dir. İbn-i Sina diye meşhur oldu. 980(H.370) senesinde Buhara yakınlarındaki Afşan’da doğdu. 1037 (H.428) senesinde Hemedan’da öldü. İbn-i Sina, tıp, matematik, mantık, felsefe, astronomi, fizik, kimya, farmakoloji, edebiyat ve arkeoloji ilimlerinde söz sahibiydi. En meşhur olduğu ilim sahası tıptı. Tıp mütehassisi olarak önceleri tıp ilminde yer alan pek çok metodu değiştirdi ve birçok keşifler yaptı. Yüzyetmişe yakın eseri olan İbn-iSina’nın tıp sahasındaki en büyük eseri El-Kanun fit-tıb adlı kitabıdır. Beş ciltten meydana gelen eser kısa notlar ve özetler halinde yazılmıştır.12.asırda latinceye çevrilen eser, Avrupa üniversitelerinde ders kitabı haline gelmiştir.
21-İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ: “Mevlam görelim neyler, Neylerse güzel eyler” sözünün sahibi, mütefekkir ve mutasavvıf vasıflarıyla tarihe geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703 yılında(Hicri 1115), Erzurum’a bağlı Hasankale’de dünyaya gelmiştir.1780 yılında (H.1194)vefat etmiştir. Büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hz. Hadis ve fikihta, tasavvuf ve edebiyatta, psikoloji ve sosyolojide, tıp ve astronomide pek çok ilim dalında büyük yetenek göstermiştir. İlk ana eseri Divan’dır. İkinci eseri Marifetnamedir. Üçüncü eseri İrfaniye’dir. Dördüncü eseri ise İnsaniye’dir. Beşinci büyük eseri ise Mecmuat-ül Mani’dir. 58 eseri tesbit edilmiştir.
22-İDRİSİ: 12.Yüzylını coğrafya ve tarih üstatlarından Ebu Abdullah Muhammed Şerif el-İdrisi 1100’de doğmuştur. 1166 da Sicilya’nın başşehri Palermo’da vefat etmiştir. Nüzhetü’l-Müştak fi İhtirakı’l-Afak adlı eser Piri Reis’ten yaklaşık 350 yıl önce yaşayan İdrisi’nin en önemli eseridir. İdrisi’nin onbeş yılını verdiği bu eser bir coğrafya kitabı ve haritalar kataloğu olarak da tanınmıştır.
23-İMAM İSMAİL CEVHERİ: Cevheri bilinen ilk Türk ve İslam dünyasının Fizik ve Hava şehididir. Gazneliler Devleti’nin sınırları içindeki Maveraunnehir bölgesindeki Farab(Otrat) şehrinde doğmuştur. Kendi deneyini yaparken, minareden hazırladığı kanatlarla uçmaya çalışrken 1010 yılında düşerek öldü. İlahiyat ve Edebiyat konularının yanısıra fizik, tabii ilimler ve riyaziyeye de merak sardı. Dil bilgisi ve sözlük kitapları yazdı. Kendisi aerodinamiğin 2. kurucu olarak vasıflandırıldı.
24-KADIZADE-İ RUMİ: Anadolu Türklerinden olduğu için Rumi adıyla tanınan Kadızade 1337 de doğmuş, 1412 de ölmüştür. Rumi Semerkand gözlemevinde yapılan gözlemlerin en önemli ürünü olan Uluğ Bey zic’nin hazırlanmasına katkıda bulunmuş olduğu gibi, müstakil olarak birçok eser de yazmıştır. Bunlardan biri, son dönemlere kadar Osmanlı medreselerinde okutulmuş olan Mahmud ibn Ömer el-Çağmini’nin “Astronomi Seçkisi” adlı kitabına yazmış olduğu bir yorumdur. Matematik ve astronomi ilimlerinin gelişmesinde payı vardır.
25-KAŞGARLI MAHMUT: XI. Yüzyılda yaşayan bir Türk bilginidir. Divanü Lugati’t-Türk adlı eseriyle ünlüdür.Karahanlılar soyundandır. Doğum tarihi 1025 olarak tahmin edilmektedir. 1090 da da öldüğü sanılmaktadır Aynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut bu meşhur eserinde yaşadığı devirdeki Türk illerinin ve boylarının kullandığı ağızları canlı olarak tesbitett. Oğuz Türklerinin 24 boyu ile ilgili şemayı da verdiği eserinde, Türkçenin zenginliğini ve Arapça ile Farsça yanındaki değerini ispata çalışan Mahmut, ayrıca Türkçeyi araplara da öğretmek gayesiyle ayrı bir gramer kitabı yazdı.Oniki hayvanlı Türk takvimini ve Nevruzu da belirlemiştir.
26-MİMAR KEMALETTİN: Kemalettin bey 1870 ‘de İstanbul’da doğdu. 1927 yılında Ankara’da öldü. Yeni başkent Ankara’nın mimarı olarak bilinir. Önemli eski yapıları onardı, 5 yeni vakıf han ve bir çok türbe ve cami yaptı.
27-MİMAR SİNAN: Türk mimar, Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu.Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 17 Temmuz 1588’de İstanbul’da öldü. Çeşitli kaynaklara göre Mimar Sinan 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 7 suyolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam olmak üzere sayılamayanlarla birlikte 350 yi aşkın yapı gerçekleştirmiştir.
28-MÜRSİYELİ İBRAHİM: Piri Reis’in 52 yıl önce bu günkü ölçülere uygun Akdeniz Haritasını çizen haritacı. Bu değerli bilim adamının doğomu ve ölümüyle ilgili bilgilere ulaşılamamış, hayatı hakıında bir bilgi elde edilememiştir. Tahminen günümüzden 500 yıl önce yaşamıştır.
29-NASIRÜDDİN TUSİ: Horasan’ın Tus şehrinde Şubat 1201 de doğdu. Yaşadığı dönemde kurulan Meraga Kütüphanesi ile Rasathanesinde ömrünün sonuna kadar çalıştı. Butaya topladığı kitapların sayısının dörtyüzbin civarında olduğu kaydedilir. Tusi’nin yaptığı ilmi faaliyetlerin en önemlilerinden biri Trigonometriyi ayrı bir ilim dalı haline getirmesidir. Tusi farklı ilim dallarında altmışı geçen eser kaleme almıştır.
30-NİZAMÜLMÜLK: Nizamülmülk vezir olduğu 1064’ten şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirayet ve adaletle hizmet etti. Büyük Selçuklu Devletine; idari, adli, askeri, mali, sosyal ve kültürel sahada pek çok yenilikler ve değişiklikler getiridi. Nizamlmülk’ün Selçuklu Devletindeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddi bir şekilde tetkik eden, devlet idaresinde kendi görüşlerini, icraatını ve bunların gerekçelerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla yazdığı “Siyasetname” isimli eseri bugün siyaset ilmi ile uğraşanların el kitapları arasında yer almaktadır.
31-ÖMER HAYYAM: Asıl adı, Giyaseddin Eb’ul Feth Ömer İbni İbrahim’el Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048’de Nişabur’da doğmuştur. 4 Aralık 1131’de vefat etmiştir. Hayyam bir dönem şiir de yazmıştır.Ancak Hayyam’ın en başarılı olduğu alan matematik ve astronomidir. Hayyam sıradışı bir matematikçiydi.Hayyam İsfahan’da yaptığı gözlemlerin sonucu bir yılı, 365, 24219858156 gün olarak ölçmüştür. Dünyanın ilk rasathanesini kurmuştur. Hayyam’ın en önemli eseri Cebir Problemlerinin İspatı Üzerine adlı eseridir. Toplam 18 eseri bilinmektedir.
32-PİRİ RESİ:Osmanlı amirallerinden, aynı zamanda dünyanın en büyük kartograf ve coğrafyacılarından biridir. 1475’de Gelibolu’da doğdu. 1555’de öldü. Kitab-ı Bahriye en önemli eseridir. Pek çok deniz haritasından meydana gelen geniş hacimli eser, ilgi çekici izahatlarla da süslenmiştir.
33-SEYDİ ALİ REİS: İstanbul Glata’da doğdu. 1562 yılında İstanbul’da öldü. Denizcilikteki ününün yanısıra denizcilik, coğrafya, astronomi gibi konularda da yetki sahibi olan bir bilim adamıdır. 4 adet eser bırakmıştır.
34-ŞEMSEDDİN HALİLİ: Vakit cetvelleri hazırlayan Türk Astronomi Alimidir. İsmi, Muhammed’e bin Muhammed bin Muhammed’dir.Lakabı Şemsettin Halili’dir. Doğum tarihi belli olmayıp 1397 de vefat etmiştir. Hazırladığı cetvellerle zamanı, namaz vakitlerini ve kıbleyi tayin etti.Dünyanın ekseni etrafındaki eğimini 23 derece 21 dakika olarak hesapladı. Dürbünün keşfine kadar astronomide kullanılan gözlem aracı Rubu aletini keşfetti. 4 adet eseri vardır.
35-ŞERAFETTİN ALİ BİN İSA EL-KEHHAL: Göz hastalıkları hakkında ilk drefa kitap yazan Türk tıp alimidir.11. yüzyılda İslam dünyasına göre göz hastalıkları sahasında yetişmiş en büyük hekimlerden biridir.Bağdat’ta doğmuş ve 1039’da yine Bağdat’ta ölmüştür. Batı dünyası onun göz hastalıkları ile alakalı ortaya koyduğu bilgileri 800 sene sonra yakalayabilmiştir. En önemli eseri Tezkiretü’l-Kehhalin fi’l-ayn ve Emraziha’dır.
36-TAKİYÜDDİN: 1521 yılında Şam’da doğdu.Takiyüddin dönemin en büyük bilginidir. Matematik ve astronomi başta olmak üzere bir çok alanda araştırmaları vardır. Özellikle trigonometri alanındaki çalışmaları övgüye değerdir.Cep , duvar ve masa saatlerinin yanısıra astronomik saatlerle gözlem saatlerini anlattığı Mekanik Sat Yapımı adlı kitabı, Batı dünyası dahil olmak üzere, bu yüzyılda bu konuda kaleme alınmış en kapsamlı kitaptır.
37-ULUĞ BEY Dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır. 22 Mart 1395 de Semerkand’ta doğdu. Asıl adı Mehmet Tongay’dır.”433’de öldü.Hayatını Türk-İslam dünyası kültür ve medeniyetinin gelişmesi ve yükselmesine vakfeden Uluğ Bey, dünya tarihinde de önemli yeri olan bir fen alimiyid.
38-YUSUF HAS HACİB: 11.yüzyılın başlarında Balasagun’da doğmuştur.Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı yapıtı her iki dünyada mutluluğa kavuşmak için gidilmesi gerekn yolu göstermek amacıyla yazılmıştır.
(Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Dairesi Başkanlığının 2010 yılında yayımladığı İnsanlık Tarihine Işık Tutan Türk Bilim Adamları adlı eserden derlenmiştir.) |
17 Mart 2015 Salı
OSMANLI SIRLI OLAYLAR............
Yıldırım Beyazıd ve Emir Sultan
Emir Sultan Hazretleri¸ Osmanlı'nın manevî kurucularından¸ kuruluş devrinin kandillerindendi. Yıldırım Beyazıd'ın kendisiyle tanışması¸ ona kızını vermesi ve Niğbolu Zaferi'nde manevî desteğini görmesi bir dizi sırlı olay sonucunda gerçekleşti:
Sultan Beyazıd¸ Niğbolu'da kolundan yaralandı. Genç bir hekim ona yardım etti ve yarasını sardı. Yarası derin olmasına rağmen hekim öyle bir sardı ki¸ Beyazıd sabah sargıyı çözdüğünde hayretten dona kaldı. Çünkü yaradan eser kalmamıştı. Padişahın¸ ilginç bir şey dikkatini çekti: Sargıda kullanılan bezin bir parçası hanımının¸ nişanlıyken kendisine verdiği mendilin yarısıydı. Bu da çözülmesi gereken ayrı bir sırdı? Beyazıd¸ yaşadıklarının sırrını çözmek istedi. Ancak yarasını saran hekim çoktan sırra karışmıştı.
Osmanlı ordusu Niğbolu'da büyük kayıplar vermişti. Kaleye girmekte oldukça zorlanmıştı. Ama Sultan Beyazıd'ın azim ve kararlılığı¸ kaleden daha büyüktü. Yıldırım¸ ordusuna son bir taarruz emri verdi. Sel gibi kaleye akan ordu¸ kale kapısını açmayı başardı. Niğbolu Kalesi artık Osmanlı'nın idi. Orduyu âdeta kaleye buyur eden asker ise¸ Padişah'ın yarasını saran aynı genç hekimdi. Yıldırım¸ tanık olduğu sırları çözmeye başlamıştı...
Emir Sultan'ın Sırrı Nasıl Çözüldü?
Yıldırım Beyazıd¸ bir ara Edirne'de iken kızı Hundi Hanım'ın¸ kendisinden izin alınmadan evlendirildiğini duydu. Çok öfkelendi. Bu işi gerçekleştirenleri cezalandırmak için bir adamını Bursa'ya gönderdi. Fakat araya hatırı sayılır kişilerin girmesi üzerine cezadan vazgeçti.
Niğbolu Zaferi dönüşünde kendisini karşılayan halk arasında Padişah'ın dikkatini bir genç çekti. O genç¸ yarasını saran hekimin¸ Niğbolu'da kale kapısını açan askerin ve kızı Hundi Hanım'la evlenen kişinin ta kendisiydi. Çünkü elini sardığı mendilin diğer yarısını onun cebinde görmüştü. Olan biten bunca sırlı hadiseden sonra Yıldırım Beyazıd anladı ki¸ kendisine savaşta yardım eden bu kişi¸ damadı Emir Sultan'dan başkası değildi. Yıldırım Beyazıd¸ bundan sonra Emir Sultan'a daha da gönülden bağlandı.
Başka bir seferinde Yıldırım Beyazıd¸ Rumeli tarafında yine düşmanla vuruşuyordu. Fakat ordusu ve kendisi çok sıkışmıştı. Çaresiz bir durum vardı. Yenilgi an meselesiydi. Tam bu sırada Emir Sultan ortaya çıktı. Beyazıd'a şöyle seslendi: "Manevî işaretler¸ fethin ve galibiyetin¸ Müslüman gazilere ait olduğunu gösteriyor! Gevşemeyin¸ toparlanın ve saldırın! Zafer yakındır." Şevk ve heyecana gelen Yıldırım ve askerleri¸ düşman üzerine tekrar atıldı. Emir Sultan'ın dediği çıktı. Osmanlı ordusu¸ Allah'ın izni ve yardımıyla galip geldi. Yıldırım Beyazıd¸ yeni bir zaferle daha Edirne'ye döndü.
Edirne Sarayındaki Sırlı Olay
Sultan II. Murad'ı¸ geleceğin Fatih'i¸ Şehzade Mehmed'in doğumu öncesinde büyük bir heyecan sarmıştı. Doğumun olduğu gün¸ padişah sabaha kadar uyuyamadı. Gece boyunca bol bol Kur'an-ı Kerim okudu. Fetih Suresi'ne geldiğinde odasının kapısı çaldı. Bir oğlan çocuğunun dünyaya geldiği müjdelendiğinde ağzından farkında olmadan şu sözler döküldü: "Allah'a şükürler olsun¸ Murad'ın evinde bir Muhammedî gül açtı!"
Sultan Murad'ın¸ İstanbul'u fethetme arzusu içinde hiç sönmüyordu. Hayattaki tek isteği¸ mutlaka fethedileceğini bildiği bu şehrin fethini sağlığında görebilmekti. Bu sırlı olayı çözebilmek için Ankara'dan¸ devrin büyük din bilginlerinden Hacı Bayram-ı Velî'yi¸ Edirne'ye davet etti. Daveti kabul eden Hacı Bayram¸ Edirne'ye vardığında¸ padişah tarafından büyük bir saygıyla karşılandı. Biraz dinlendikten sonra akşam saatinde sultan ile bir araya geldi.
Sohbet sırasında Hacı Bayram-ı Velî'ye bir beşik getirildi. Beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresi'ni orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı. Herkes hayretler içinde kaldı. Çünkü beşiktekinin kim olduğunu bilmeden sureyi okumuştu. Bu esnada Hacı Bayram-ı Velî¸ Sultan'a dönerek şöyle dedi: "Siz bir olgun padişahsınız. Şehzadeniz için okuduğunuz o güzel şiiri okur musunuz?" Padişah¸ bu şiiri daha önce kimseye okumadığı halde Hacı Bayram'ın buna işaret etmesi karşısında hayretler içinde kaldı. "Murad'ın evinde bir Muhammedî gül açtı!" demeye gücü ancak yetti.
Hacı Bayram-ı Velî¸ konuşmasına daha sonra şöyle devam etti: "Fethin gerçekleşmemesi¸ zamanının henüz gelmemesindendir. Bey¸ sen Konstantiniye'yi (İstanbul'u) alamayacaksın. Ama orası mutlaka alınacaktır. Bunu ben dâhi göremeyeceğim. Orası şu beşikte yatan çocuk ve bizim köse (Akşemseddin) tarafından alınacaktır."
Padişah ve oradakiler¸ bu sözler karşısında gözyaşlarına boğuldular. Zira Hacı Bayram-ı Velî¸ kendisine sorulacak tüm sorulara¸ daha sorulmadan cevap vermiş ve tam bir manevî ziyafette bulunmuştu. Bu görüşmeden sonra Sultan Murad¸ Şehzade Mehmed'in eğitim ve terbiyesine daha fazla önem verdi. Geleceğin büyük Fatih'inin bir an evvel yetişmesini¸ Hz. Peygamber (s.a.v.)'in müjdesi ve Hacı Bayram'ın kerametinin gerçekleşmesini dört gözle bekler oldu. Hatta bunun biran evvel gerçekleşmesi için sağlığında tahtından iki kez indi¸ yerine Şehzade Mehmed'i geçirdi.
II. KOSOVA ZAFERİNİN SIRRI
II. Murad¸ Varna'dan sonra ordunun başında Edirne'ye döndü. Tahtı yeniden oğlu Mehmed'e bırakarak Manisa'ya çekildi. Bir süre sonra Haçlılar¸ Varna'nın intikamını almak için yeniden hazırlanmaya başladılar. Bunun üzerine Sultan Murad 1445'te ikinci kez oğlunun yerine tahta geçmek zorunda kaldı.
Hünyadi Yanoş¸ Osmanlı'ya karşı 90 bin kişilik bir ordu hazırladı. Ordunun başında Kosova'ya geldi ve savaş hazırlıklarına koyuldu. Bu sefer çok daha kararlı görünüyordu.Sultan Murad¸ 60 bin kişilik bir ordu hazırlayabildi. Ekim 1448'de Kosova'ya geldi. Savaş meclisini topladı ve yapılacak mücadelenin¸ Osmanlı ve İslâm Dünyası açısından taşıdığı hayatî önemi belirten etkili bir konuşma yaptı.
II. Murad¸ gece hiç yatmadı. Atası¸ Sultan I. Murad'ın yaptığı gibi sabaha kadar namaz kıldı. Dua edip Allah'a yalvardı. 1389 yılında Murad Hüdavendigâr'ın verdiği mücadeleyive çektiği çileyi şimdi o yaşıyordu. Ellerini açtı ve aynen Murad Hüdavendigâr'ın I. Kosova öncesindeki o tarihî duaya benzer bir dua yaptı:
"Ey âlemlerin Rabbi! Burada 59 sene önce savaşmış Murad kuluna zafer nasip etmiştin. Benim de adım Murad'dır. Bana da zafer nasip et. Şimdi ben de bir zamanlar atam Murad Han'ın ettiği duayı ederek Sana yalvarıyorum: Mekânı Cennet olsun Sultan Murad Han gibi¸ bu yolda bana da şehitlik ver. Beni şehitlik rütbesine ulaştır. Ordumu muzaffer eyle!"
Osmanlı ordusu¸ 18 Ekim günü¸ Cuma namazından sonra çetin bir savaşa tutuştu. Sultan Murad¸ Varna'daki aynı taktik uygulanarak Haçlı ordusunu yine gafil avladı. Akşama doğru Haçlılar büyük bir bozguna uğradı. Hünyadi Yanoş¸ karanlıktan faydalanarak zor kaçtı. Kosova Ovası¸ ikinci kez ezan sesleriyle doldu. Osmanlı ordusu tarihî bir zafer daha kazandı. Kazanılan zafer Yıldırım'ın Niğbolu'da kazandığı zafere denkti.
Kaynak: http://www.moralfm.com.tr/osmanli-tarihinde-sirli-olaylar-cn148559.html#sthash.cloSAc5R.dpuf
Emir Sultan Hazretleri¸ Osmanlı'nın manevî kurucularından¸ kuruluş devrinin kandillerindendi. Yıldırım Beyazıd'ın kendisiyle tanışması¸ ona kızını vermesi ve Niğbolu Zaferi'nde manevî desteğini görmesi bir dizi sırlı olay sonucunda gerçekleşti:
Sultan Beyazıd¸ Niğbolu'da kolundan yaralandı. Genç bir hekim ona yardım etti ve yarasını sardı. Yarası derin olmasına rağmen hekim öyle bir sardı ki¸ Beyazıd sabah sargıyı çözdüğünde hayretten dona kaldı. Çünkü yaradan eser kalmamıştı. Padişahın¸ ilginç bir şey dikkatini çekti: Sargıda kullanılan bezin bir parçası hanımının¸ nişanlıyken kendisine verdiği mendilin yarısıydı. Bu da çözülmesi gereken ayrı bir sırdı? Beyazıd¸ yaşadıklarının sırrını çözmek istedi. Ancak yarasını saran hekim çoktan sırra karışmıştı.
Osmanlı ordusu Niğbolu'da büyük kayıplar vermişti. Kaleye girmekte oldukça zorlanmıştı. Ama Sultan Beyazıd'ın azim ve kararlılığı¸ kaleden daha büyüktü. Yıldırım¸ ordusuna son bir taarruz emri verdi. Sel gibi kaleye akan ordu¸ kale kapısını açmayı başardı. Niğbolu Kalesi artık Osmanlı'nın idi. Orduyu âdeta kaleye buyur eden asker ise¸ Padişah'ın yarasını saran aynı genç hekimdi. Yıldırım¸ tanık olduğu sırları çözmeye başlamıştı...
Emir Sultan'ın Sırrı Nasıl Çözüldü?
Yıldırım Beyazıd¸ bir ara Edirne'de iken kızı Hundi Hanım'ın¸ kendisinden izin alınmadan evlendirildiğini duydu. Çok öfkelendi. Bu işi gerçekleştirenleri cezalandırmak için bir adamını Bursa'ya gönderdi. Fakat araya hatırı sayılır kişilerin girmesi üzerine cezadan vazgeçti.
Niğbolu Zaferi dönüşünde kendisini karşılayan halk arasında Padişah'ın dikkatini bir genç çekti. O genç¸ yarasını saran hekimin¸ Niğbolu'da kale kapısını açan askerin ve kızı Hundi Hanım'la evlenen kişinin ta kendisiydi. Çünkü elini sardığı mendilin diğer yarısını onun cebinde görmüştü. Olan biten bunca sırlı hadiseden sonra Yıldırım Beyazıd anladı ki¸ kendisine savaşta yardım eden bu kişi¸ damadı Emir Sultan'dan başkası değildi. Yıldırım Beyazıd¸ bundan sonra Emir Sultan'a daha da gönülden bağlandı.
Başka bir seferinde Yıldırım Beyazıd¸ Rumeli tarafında yine düşmanla vuruşuyordu. Fakat ordusu ve kendisi çok sıkışmıştı. Çaresiz bir durum vardı. Yenilgi an meselesiydi. Tam bu sırada Emir Sultan ortaya çıktı. Beyazıd'a şöyle seslendi: "Manevî işaretler¸ fethin ve galibiyetin¸ Müslüman gazilere ait olduğunu gösteriyor! Gevşemeyin¸ toparlanın ve saldırın! Zafer yakındır." Şevk ve heyecana gelen Yıldırım ve askerleri¸ düşman üzerine tekrar atıldı. Emir Sultan'ın dediği çıktı. Osmanlı ordusu¸ Allah'ın izni ve yardımıyla galip geldi. Yıldırım Beyazıd¸ yeni bir zaferle daha Edirne'ye döndü.
Edirne Sarayındaki Sırlı Olay
Sultan II. Murad'ı¸ geleceğin Fatih'i¸ Şehzade Mehmed'in doğumu öncesinde büyük bir heyecan sarmıştı. Doğumun olduğu gün¸ padişah sabaha kadar uyuyamadı. Gece boyunca bol bol Kur'an-ı Kerim okudu. Fetih Suresi'ne geldiğinde odasının kapısı çaldı. Bir oğlan çocuğunun dünyaya geldiği müjdelendiğinde ağzından farkında olmadan şu sözler döküldü: "Allah'a şükürler olsun¸ Murad'ın evinde bir Muhammedî gül açtı!"
Sultan Murad'ın¸ İstanbul'u fethetme arzusu içinde hiç sönmüyordu. Hayattaki tek isteği¸ mutlaka fethedileceğini bildiği bu şehrin fethini sağlığında görebilmekti. Bu sırlı olayı çözebilmek için Ankara'dan¸ devrin büyük din bilginlerinden Hacı Bayram-ı Velî'yi¸ Edirne'ye davet etti. Daveti kabul eden Hacı Bayram¸ Edirne'ye vardığında¸ padişah tarafından büyük bir saygıyla karşılandı. Biraz dinlendikten sonra akşam saatinde sultan ile bir araya geldi.
Sohbet sırasında Hacı Bayram-ı Velî'ye bir beşik getirildi. Beşiğe dikkatlice baktı ve Fetih Suresi'ni orada bulunanların işiteceği bir sesle okumaya başladı. Herkes hayretler içinde kaldı. Çünkü beşiktekinin kim olduğunu bilmeden sureyi okumuştu. Bu esnada Hacı Bayram-ı Velî¸ Sultan'a dönerek şöyle dedi: "Siz bir olgun padişahsınız. Şehzadeniz için okuduğunuz o güzel şiiri okur musunuz?" Padişah¸ bu şiiri daha önce kimseye okumadığı halde Hacı Bayram'ın buna işaret etmesi karşısında hayretler içinde kaldı. "Murad'ın evinde bir Muhammedî gül açtı!" demeye gücü ancak yetti.
Hacı Bayram-ı Velî¸ konuşmasına daha sonra şöyle devam etti: "Fethin gerçekleşmemesi¸ zamanının henüz gelmemesindendir. Bey¸ sen Konstantiniye'yi (İstanbul'u) alamayacaksın. Ama orası mutlaka alınacaktır. Bunu ben dâhi göremeyeceğim. Orası şu beşikte yatan çocuk ve bizim köse (Akşemseddin) tarafından alınacaktır."
Padişah ve oradakiler¸ bu sözler karşısında gözyaşlarına boğuldular. Zira Hacı Bayram-ı Velî¸ kendisine sorulacak tüm sorulara¸ daha sorulmadan cevap vermiş ve tam bir manevî ziyafette bulunmuştu. Bu görüşmeden sonra Sultan Murad¸ Şehzade Mehmed'in eğitim ve terbiyesine daha fazla önem verdi. Geleceğin büyük Fatih'inin bir an evvel yetişmesini¸ Hz. Peygamber (s.a.v.)'in müjdesi ve Hacı Bayram'ın kerametinin gerçekleşmesini dört gözle bekler oldu. Hatta bunun biran evvel gerçekleşmesi için sağlığında tahtından iki kez indi¸ yerine Şehzade Mehmed'i geçirdi.
II. KOSOVA ZAFERİNİN SIRRI
II. Murad¸ Varna'dan sonra ordunun başında Edirne'ye döndü. Tahtı yeniden oğlu Mehmed'e bırakarak Manisa'ya çekildi. Bir süre sonra Haçlılar¸ Varna'nın intikamını almak için yeniden hazırlanmaya başladılar. Bunun üzerine Sultan Murad 1445'te ikinci kez oğlunun yerine tahta geçmek zorunda kaldı.
Hünyadi Yanoş¸ Osmanlı'ya karşı 90 bin kişilik bir ordu hazırladı. Ordunun başında Kosova'ya geldi ve savaş hazırlıklarına koyuldu. Bu sefer çok daha kararlı görünüyordu.Sultan Murad¸ 60 bin kişilik bir ordu hazırlayabildi. Ekim 1448'de Kosova'ya geldi. Savaş meclisini topladı ve yapılacak mücadelenin¸ Osmanlı ve İslâm Dünyası açısından taşıdığı hayatî önemi belirten etkili bir konuşma yaptı.
II. Murad¸ gece hiç yatmadı. Atası¸ Sultan I. Murad'ın yaptığı gibi sabaha kadar namaz kıldı. Dua edip Allah'a yalvardı. 1389 yılında Murad Hüdavendigâr'ın verdiği mücadeleyive çektiği çileyi şimdi o yaşıyordu. Ellerini açtı ve aynen Murad Hüdavendigâr'ın I. Kosova öncesindeki o tarihî duaya benzer bir dua yaptı:
"Ey âlemlerin Rabbi! Burada 59 sene önce savaşmış Murad kuluna zafer nasip etmiştin. Benim de adım Murad'dır. Bana da zafer nasip et. Şimdi ben de bir zamanlar atam Murad Han'ın ettiği duayı ederek Sana yalvarıyorum: Mekânı Cennet olsun Sultan Murad Han gibi¸ bu yolda bana da şehitlik ver. Beni şehitlik rütbesine ulaştır. Ordumu muzaffer eyle!"
Osmanlı ordusu¸ 18 Ekim günü¸ Cuma namazından sonra çetin bir savaşa tutuştu. Sultan Murad¸ Varna'daki aynı taktik uygulanarak Haçlı ordusunu yine gafil avladı. Akşama doğru Haçlılar büyük bir bozguna uğradı. Hünyadi Yanoş¸ karanlıktan faydalanarak zor kaçtı. Kosova Ovası¸ ikinci kez ezan sesleriyle doldu. Osmanlı ordusu tarihî bir zafer daha kazandı. Kazanılan zafer Yıldırım'ın Niğbolu'da kazandığı zafere denkti.
Kaynak: http://www.moralfm.com.tr/osmanli-tarihinde-sirli-olaylar-cn148559.html#sthash.cloSAc5R.dpuf
Türkçeye girmiş bir takım yabancı kelimeler.....
Amblem : Belirtke
Animasyon :Canlandırma
Animatör :Canlandırıcı
Ankesörlü telefon :Kutulu telefon
Antipati :İticilik,sevimsizlik,soğukluk
Antipati duymak : Kanı kaynamamak
Antipatik : Sevimsiz,itici,soğuk
Antre : Giriş
Argüman : Kanıt,delil
Asist : Yardımcısı
Auta atmak : Dışa atmak
Agresif : saldırgan,mütecaviz,girişken,yırtıcı
Antet : başlık
Aroma : hoş koku,
Avans : öndelik
Back ground : arka plan, geçmiş
Bandrol : denetim pulu,denetim bağı
Bariyer : engel
Bar-kot : çizgi im
Blender : karıştırıcı
Bloke para: tutulmuş para
Boarding cart : uçuş kartı
Bodyguard : koruma
Bodyguardlık : korumalık
Bounspas : sektirme pas
Branç: kuşluk yemegi
Branş: dal,şube,kol
Brifing : bilgilendirme
Change: para değişimi,para alım satımı
Charter : dolmuş,dolmuş uçak
Check-in : giriş işlemi
Check-out : çıkış işlemi
Çekap: tam bakım
Damping: düşürüm
Defans: savunma
Deklarasyon : bildirge
Dekoder : çözücü
Dekolte : açık,açık giysi
Dekont : hesap belgesi
Demagoji : laf ebeliği,lafazanlık
Depar: çıkış
Departman: bölüm
Deplasman: yabancı saha
Depresyon : çöküntü,ruh çöküntüsü
Devalüasyon : değer düşürme
Dinamo : sürükleyici,güç kaynağı
Disk: teker
Distribütör : dağıtıcı
Dizayn : çizim,tasarım
Dizaynır : tasarımcı
Done, data: veri
Doping : uyarıcı
Dublaj : seslendirme
Duble: çift
Dubleks: iki katlı
Editör : yayımlayan,yayımcı
Efekt: sesleme,etkileme
Efor: çaba,gayret,güç
Efekt: sesleme,etkileme
Efor: çaba,gayret,güç
Ekoloji : çevre bilimi
Ekstre : özet,hesap özeti
E-mail : e-posta,elmek
Empoze etmek: dayatmak
Endeks: dizin,gösterge
Endeks: dizin,gösterge
Enformasyon : bilgilendirme
Enjeksiyon : akıtma,iğne yapma,iğne vurma
Enjeksiyon : akıtma,iğne yapma,iğne vurma
Etap: adım,basamak,konak
Faul : hata
Fikstür: karşilaşma takvimi,takvi
Finans: maliye,mali işler,para işleri
Finans: maliye,mali işler,para işleri
Finiş : variş
Global: küresel,dünya çapında
Handikap : engel
Hardware : donanım
Hijyenik : sağlığa uygun,sağlıklı,sıhhi
Hijyenik : sağlığa uygun,sağlıklı,sıhhi
IQ : zeka düzeyi
İnisiyatif : öncelik,üstünlük
İzolasyon : yalıtma,yalıtım,izolasyon
Joystick : yönetme kolu
Kamuflaj: gizlenme
Kariyer: meslek,uzmanlaşma
Karizma : büyüleyici özellik
Karizma : büyüleyici özellik
Kombine : birleşik,toplu
Komplo: tuzak
Kongre: kurultay
Korner : köşe
Kriter : ölçüt,kıstas
Labirent : dolambaç,karmaşik
Labtop: dizüstü,dizüstü bilgisayarı
Lanse etmek: öne sürmek
Labtop: dizüstü,dizüstü bilgisayarı
Lanse etmek: öne sürmek
Limit : uç,sınır,üst sınır
Link : bağlantı
Link : bağlantı
Lokal : yerel,mahalli,ev,eğlence evi,eğlence yeri
Maç : karşilaşma
Makro : geniş,büyük
Makro : geniş,büyük
Maksimum : doruk,doruk noktası,en son,en üst,en yüksek
Marjinal : uç,uçta,sıra
Market : satış merkezi
Network : bilişim agi
No-frost : karlanmaz
On screen : ekranda
On-line: çevrim içi
On-line: çevrim içi
Panel : açık oturum
Pankart : uranlık
Panorama: genel görünüm
Pankart : uranlık
Panorama: genel görünüm
Performans: başarim
Periyodik : süreli,dönemli
Plaket : onurluk
Provokatör : kışkırtıcı
Radikal : köklü,kökten,köktenci
Reel : gerçek
Restorasyon: yenileme,onarım
Rövanş : ikinci karşılaşma
Sauna : buharlı hamam
Seans : oturum
Seans : oturum
Self-servis: seçal
Seminer: toplu çalışma
Seminer: toplu çalışma
Sirkülasyon: dolaşım,hava dolaşımı,para dolaşımı
Sponsor : destekleyici
Star: yıldız
Start: başla
Start: başla
Şov: gösteri
Trend : eğilim
Viraj : büküm,dönemeç
Virman: aktarım
Viyadük: köprü,yol
Vizyon : gösterim,uzak görüşlülük,geniş görüşlülük
Viraj : büküm,dönemeç
Virman: aktarım
Viyadük: köprü,yol
Vizyon : gösterim,uzak görüşlülük,geniş görüşlülük
Kaynak:http://www.ilimrehberi.com/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)